Bundan iki sene önceydi sanırım Garipçe Köyü’ne ilk gidişim. O zaman bir pazar kahvaltısı için bu köyün yolunu tutmuştuk. Sarıyer’den yaklaşık 15 dakika araba sürüşü ile ulaşılan bu köyde çok sakin huzurlu bir sabah geçirmiştik. Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’dan biraz kaçalım sakin bir yerlere gidelim diye düşünürken aklıma geldi Garipçe fakat malesef işler planladığım gibi gitmedi. İki sene önce gittigim minicik sahil köyü tamamen ticari bir düzen içerisine girmiş ve kalabalıkları kendine çekmeyi başarmış.
Garipçe köyü Karadeniz’in girişinde halen kerpiç evleri bulunan bir köy. Sarıyer’den köy yoluna girdikten sonra yeşiller içerisinde bir yoldan köye yolculuk ediyoruz. Sarıyer’den kalkan 150 numaralı iett otobüsü ile de köye gelmek mümkün. Köy’e gelmeden önce çok güzel manzaraların olduğu tepeler var. Sis olduğu için çok geniş bir görüş alanı yoktu ama sisli manzaralarda hoşuma gittiği için durup fotoğraf çekildik.
İstanbul’un Sarıyer ilçesine bağlı Garipçe köyünde yaşayan 50-60 hane bulunuyor. Balıkçı köyü olan Garipçe günümüzde deniz kıyısında bulunan restaurantlarından gelir elde etmeye başlamış. Bu restaurantlar da kahvaltı ya da taze balık seçenekleri bulunuyor. Ayrıca köyün girişine bir de küçük pazar kurmuşlardı. Pazarda taze sebze, meyve, köy yumurtası, bal, erişte, peynir gibi doğal ürünler satılıyor. Garipçe kalesi 550 yıllık fakat çok bakımsız durumdaydı. Gezilecek bir hali yoktu açıkçası. Kalenin üzeri piknik alanı olarak kullanılıyordu.
İstanbul çok büyük bir şehir ve büyüme hızı halen çok hızlı. Daha iki sene öncesinde daha sakin huzurlu olan bu yer malesef kalabalıkların esiri olmuş, üzüldüm. 3. Köprünün de bu mevkiden geçecek olması bölgenin ününü artırmış ve daha da artıracağı söyleniyor. Bir yandan İstanbul’un dinamik hayatını çok sevsem de bir yandan da bazı günler sakin bir yerlere kaçma hissiyle doluyor içim, trafiksiz gürültüsüz. Gün geçtikçe bu tarz mekanlar bulmamız zorlaşıyor.